İLMAR

Hayırlara Anahtar, Şerlere Kilit

DOLAR ÜZERİNDEN TÜRKİYE’YE AYAR VERMENİN SON ÇIRPINIŞLARI VE YENİ TÜRKİYE’NİN MİLLİ İKTİSAT İNŞASI

Modern Batı medeniyeti Fransız ihtilalinden sonra sistemini, ekonomi merkezli kurmuştur. Yani modern liberal Batı’da ana kurucu kurum ekonomidir. Bundan dolayı sosyal sistem işleyişinde ekonomi, sosyal sistemi oluşturan diğer kurumlara emir verir. “Kendinizi benim emirlerime göre ayarlayın” der. Buna göre;

“Ekonomi”;  dine emir vererek kendini bana göre ayarla der. Yani ekonomi dini yönetecek(Protestanlık), din artık dünyada zengin olmanın, mal biriktirmenin Protestan dindar mü’minliğin en temel şartı olarak kendini düzenlemiş olacaktır. Bundan dolayı Protestanlık sekülerleşmeyi/dünyevileşmeyi ortaya çıkarmıştır. Yine bu bağlamda ;

Ekonomi, siyaseti yönetecek ve “ey siyaset, kurallarını, yapılanmanı hep benim en çok kazanacağım şekilde düzenle” yani oligarşik demokrasiyi sunacak,

Ekonomi, eğitime de yön vererek onu yönetecek, pragmatis eğitim anlayışını geliştirecek,

Ekonomi aileyi de egosantrik çekirdek aile sistemi ile yönetecek ona bu zihniyet bağlamında yön verecektir. Böylece Modern Batı medeniyetinde her şey (Beyaz saray, kraliçe, bürokrasi, teknokrasi, tüm insanlık)ekonomiye yani liberal kapitalist girişimciye yani küresel üst akıla hizmet edecek şekilde yapılandırılmıştır.  Buna göre;

Modern Batı’ toplum ve siyasal sisteminde her şey, ekonominin yani “liberal –kapitalist girişimcinin”(küresel üst aklın) hegemon hâkimiyetine hizmetkardır. Örneğin bunları Modern Batı’daki sosyal sistemi oluşturan parametreler üzerinden ele aldığımızda daha da açık olarak görmekteyiz,

Bu konuya Modern Batı’da örneğin;  Bilim/bilgi/üniversite ve Üniversite  de verilen eğitimi yöntemi  açısından bakıldığında ;

Pozitivist-liberal-kapitalist temelli ; ekonomi bilimi mevcuttur,

Pozitivist-liberal-kapitalist bakış merkezli ; siyaset bilimi mevcuttur,

Pozitivist-liberal –kapitalist bakış merkezli; hukuk bilimi, eğitim bilimi, sosyoloji bilimi… mevcuttur,

Kurum düzeyinde bakıldığında ise örneğin; “London School of Economics”, ”Harward”, “Yale”, “Sorbonne” , “Oxford” vs. bu oluşumun kurumsal eğitim araçları olarak görülür,

Girişimci aile olarak bakıldığında ise ; Son dönemlerde yaygın olarak “küresel üst akıl” bağlamında bilinen Batı medeniyetine yön veren  ana 13 aile den söz edilmektedir;

Mellon, Carnegy, Rothschild, Rockefeller, Guggenheim, Van Duyn, Duke, McDonald, Disney, Du Pont” gibi Yahudi, Hıristiyan–Katolik, Protestan muhafazakarlık olan Evengelik ailelerden oluşmaktadır.

Kavram itibariyle de : küresel üst akıl ve tayfası “Özgürlük” kavramını diline pelesenk ederek bol bol kullanılır ama kime özgürlük (esasında liberal-kapitalist girişimcinin girişim özgürlüğü, en yüksek karı sağlayacak yasaların çıkarılması özgürlüğüdür, bu gerçek saklanır) denmez. Bu kime özgürlüğün “hakikati” konuşulmaz. Özgürlük sanki  tüm insanların özgürlüğü imiş gibi takdim edilmesi ile,

“Hak” ve “İnsan Hakları” ideal kavramları kullanılarak gelir eşitliği, sömürü, kıtlık açlık ve yoksulluğun liberal kapitalizmin aç gözlülüğü ve vahşiliği ile yaygınlaştırılmasının kılıfı olan bu kavramlar ile,

“Demokrasi” denilerek,  bu kavramın dıştan hoş, insani gösterilen kuramı, esasında liberal kapitalist üst aklın oligarşizminin perdeler ve daha kalın perdeler arkasına gizlenerek, demokrasinin tavan yapmasının sağlanması ile,

“Eşitlik” ; denilerek kapitalizmin sınıflı yapısının, en büyük eşitliği bozan, sömürüyü meşrulaştıran, bu sömürüyü de  “modern ekonomi teorisi” ve “modern ekonomik sistem” olarak yaygınlaştırılması gibi unsurlar ile Modern Batı, dünya üzerinde sömürüye dayalı egemenliğini (hegemon yapısını) liberal zihniyete büründürülmüş yukarda anılan ve daha başka kavramlar üzerinden kurmuştur.

MODERN BATI’YA  “İTAAT”İ SAĞLAYAN  BAŞLICA UNSURLAR

Böylece modern Batı, ekonomiyi tanrılaştırarak (ona dini bir kutsiyet atfederek) onu, siyasal “güç”e ulaşmanın, sömürmenin, din savaşı yapmanın ana meşrulaştırıcısı olarak görmektedir. Ekonomik olarak sömüremediğini de; düşman, dinine saldıran, kendi ülkesine saldıran olarak görüp onu; tehdit ederek, yok edilmesi gereken bir varlık olarak görmektedir. Yani kendisine itaat etmeyen kesimleri itaat altına alamıyorsa/alınamıyorsa bunları “öteki” olarak görmektedir. Bu kesimleri “yok edilmesi gereken” unsurlar olarak kabul etmektedir. İşi bu açık savaş noktasına getirmenin hemen öncesinde ise  “çağdaşlık”, “bilimsellik”, ”bilimizim”, “objektiflik” gibi ideal görünen beyanlarla perdeli bir şekilde,  modern sosyal bilimler ve üniversite bilgi inşası üzerinden yapmaktadır. Bu ön konumda Modern Batı; tek tipleşme üzerinden;

– “modern bilim paradigması”,

-modern pozitivist eğitim veren üniversite” kurumu üzerinden ,

“modern sosyal bilim alanları” ile ki onlar ; felsefe, sosyoloji, ekonomi, siyaset, hukuk, psikoloji, tarih, antropoloji” ile,

Bu alanları sadece Batılı teorisyenlerin filozofların fikirleri ile örerek, bunlardan başka bilgi sistemi oluşturulmasına izin verilmeyerek, açık eğitim kurumları vasıtasıyla sömürüyü, kendisine itaati ve bağımlı kalınmayı oluşturmuştur.

Örneğin Türkiye’de  bir iktisat eğitimi almaya kalksanız  18-19.yüzyıl filozoflarından başlanarak  ağırlıklı olarak dört yıl boyunca; Adam Smith, Ricardo, Keynes, Fridman vb. düşünürlerin Batı iktisat anlayışı okutulur.

Sosyoloji öğrencisi olsanız dört yıl boyunca ağırlıklı olarak Aguste Comte, Durkheim, Weber, Marks vb. okutulur.

Felsefeye öğrenci olsanız ağırlıklı olarak Eski Yunan, Aydınlanma düşünürleri, Pozitivist düşünce adamları okutularak, modern BATI SİSTEMİ İÇİNDE DÜŞÜNEN BİR İNSAN HALİNE DÖNÜŞTÜRÜLÜRSÜNÜZ (Burada Batı’yı hiç okumayalım şeklinde bir bakış anlaşılmamalı. Batı Okumalarına karşın özgün yapımız ile ilgili bilgi inşası da yapılmalıdır. Örneğin günümüzde üniversitelerimizde iktisat lisans eğitiminde örneğin 50 ders veriliyorsa bunun yaklaşık 40-45’i pozitivist- liberal içerikli teknik derslerin hâkimiyetindedir. Yani Sosyoloji, Felsefe, Siyaset, hukuk vs. eğitimleri içinde bu düzeylerden bahsedilebilir. O zamanda Batı paradigmasına yerli ve millilik adına maalesef hangi “itaat dışılık”, nasıl oluşabilir ki?, düşünceniz; o olmuş, düşünce sisteminizin alanın o olmuş, her düşünce tavır ve davranışın  analizini ona göre, onun yöntemine “itaat” üzere kurgulayınca, bu sistemin dışın kalmak o zaman  istenmiyor mu ki sorusu güncellik kazanmış oluyor. “Farklı bakış”, “özgün milli bakış” o zaman nasıl üretilecek sorusu kendiliğinde oluşmuş oluyor.

Buna göre de, Batı’ya onun modern gösterilen hegemon, oligarşik dayatmalarına, yerli ve milli bir “akıl” ve “düşünce” ile karşı çıkmaya kalksanız bile yerli ve millilik adına genel olarak söyleyeceğiniz şey, kendi sisteminize ait bir düşünce yapısı ve bilgi birikimi olmadığından, yine Batı içinde kalarak, güya Batı’yı eleştirel bir tavır sergilemiş gözükerek o sisteme ait bir düzey içinde itaat halinde bulunmaya devam edilmiş olunmaktadır.

GÜNÜMÜZDE BATI  HEGEMON OLİGARŞİK ÜST AKLININ  “DOLAR” ÜZERİNDEN HAÇLI SALDIRILARINA NASIL CEVAP VERİLMELİDİR?

Bunun iki yolu vardır. Birinci kısa vadede hemen cevap verilmesi gereken boyuttur. Bunlar siyaset–ekonomi bağlamında Türkiye’ye diz çöktürülmeye çalışılan ;

-17/25 Aralık sürecine,

-Gezi Parkı Olaylarına,

-Fetö terör örgütü kalkışmasına,

-Çukur Siyaseti,

-PKK, HDP, Kandil terör işbirliği süreci ile itaat altına alınma teşebbüsleri yaşandı. Ama olmadı bu amaçlarına ulaşamadılar.

Saldırıları,  şimdiler de ise

DOLAR ÜZERİNDEN “EKONOMİK ÇÖKÜŞ İLE SOSYAL KAOS ÇIKARMANIN” planlaması şeklinde tezahür etmektedir. Türkiye girdiği tam bağımsızlık yolunda yürüyebilmesi için bu saldırıya karşı cevap verilmesi şeklinde bir duruş ortaya koymalıdır. Şu ana kadar da bu yönde milli bilinç hareketlilik taşımaktadır. Bu karşı duruşu diri tutma açısından, kaos beklentisini söndürme adına, Türkiye’nin  kısa vadede acilen yapması gereken davranışlar bulunmaktadır. Bu bağlamda;

Başta Türk iktisat hayatında üretici konumdaki;

– girişimcilerin, girişimci kurumların, sivil toplum kuruluşlarının, ”Milli Birlik Şuuru” ile devlet-toplum bütünleşmesinin psikolojik ilanının yapılması esası üzerinden milli dayanışma kültürünün sağlanması gerekmektedir. Bu noktada, bir Milli iktisat bürokrasisi aklı ile Milli iktisat bürokrasisinin,   modern iktisadın unsurları olan ; faizden çıkan, tekelci iktisat uygulamalarını uzaklaştıran, yerli paranın iktisadi sisteme hakimiyetini sağlayacak ve milli para(lira) ile dış ticaret yapma siyasetini hızla iktisadi gündeme almaları gereklidir,

– Modern Batı liberal iktisadın en temel zayıflaştırılmasını sağlayan unsurlardan birisi olarak Merkez Bankasının devletleştirilmesi uygulaması sürecine girilmelidir. Buna ilaveten “Yeni Merkez Bankası Kurum Yapılanma” siyasetinin öncüllerinin tespitine yönelmenin gereği bulunmaktadır,

-Dış ticarette olabildiğinde yerli para ile ticaret dolardan çıkış ile liberal akıla anlayışına mesafeli duran bir bakış ve zihniyetle yeni bir milli dış ticaret siyaset uygulamasına geçilmesi, gereklilik taşımaktadır.

Bütün bunların hemen ardından da,

Kısa vade süreci de dâhil orta yakın vadede;

Türk-İslam medeniyetinin özgün yapısına yönelik “yeni sosyal(ictimai) ilimler anlayışının üniversite bilgi yapılanması”ndaki inşasına geçilmesinin zarureti bulunmaktadır. Bunun gerçekleştirilmesi ile Batı ‘ya itaat eden bir Türkiye konumundan, Dünyaya düzen(sistem) ihraç edebilen bir “Yeni Türkiye”’nin inşa ve ihyasının oluşumuna gerçek manada yol açabilecektir. Türkiye bu konuya tam anlamı ile henüz yönelmediğinden bu konunun önemi “yok” olarak sunulduğundan Bat, bu konuda sessiz kalma, “uyandırma”ma siyasetini izlemektedir. Oysa tüm krizlerin ana sebebi kendi medeniyet değerlerince  başta tüm ictimai ilimleri  “tam olarak” inşa edememekten, kendi özgünlüğünüz çerçevesinde “tam olarak” düşünememekten kaynaklandığı çok açıktır. Bürokratınızı, ilim adamınızı, akademisyeninizi, yazarınızı, siyasetçinizi hangi düşünce yöntemine göre  üniversitenizde eğitilirseniz, bu kimseler ona göre tavır aldığından, düşünce ürettiğinden, o düşüncenin ait olduğu medeniyetin insanı, aydını…konumunda olma vasfına yönlendirilmiş olunuyor. Türkiye’de son yüzyıldır doğrudan modern materyalist sosyal bilim düşüncesine göre bu kesimleri eğitti açıktır. Yakın zamana kadar Batıcı aydınlar ve kurumlar ve kavramlar üzerinden “itaatin” oluşmasına meşruiyet kazandıran ana belirleyici unsurların en başlarında bu durumu görme ve bilme gereği bulunmaktadır.

Ancak batıcı itaatten çıkan ve milli ilmi düşüncenin oluşabilmesi için öncelikle” eğitim- düşünce” etkileşimi bağlamında kendi önümüzü, gerçekçi bir gözle, an itibariyle görmemiz gerekip şapkamızı önümüze koymamız en temel zarurettir. Yoksa zaman akıp gitmektedir. Buna göre günümüz(2018) Türkiye’sinde ;

Tüm üniversitelerimizde; lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimlerimizde “pozitivist-liberalist –kapitalist” ana akıma göre  eğitim verilmekte olduğundan, bu haliyle Türkiye için gerçek manada Türk-İslam medeniyet mahrecinden  bakabilen ;

-Ne milli iktisat,

-Ne milli iktisatçı,

-Ne milli iktisat aklı,

– Ne milli iktisat yöntemi,

-Ne de milli iktisadi düşünebilme vasıflarının oluşturulabilmesi oldukça zor gözükmektedir.

Bu  olumsuz durumumuzu aşabilmek için Türk-İslam değer anlayışı üzerinden  tüm üniversitelerimiz de ;

-Yeni milli iktisat zihniyeti,

– Yeni milli iktisatçı ve İktisat Sosyoloğu,

– Yeni milli iktisat ilmi yöntemi,

-Yeni milli iktisat inşasına yönelik özgün, yerli kavramlar ile ilmi, akademik çabalar oluşursa,  o zaman gerçekten Batı liberal-kapitalist oligarşik üst aklına hem ilmen hem de fiilen de itaat edilmemiş olunarak, yerli bir ayar verilme imkanı açılabilir.

Bunların toplumumuzun milli ilim anlayışına, Milli Üniversite anlayış ve  yapısına yansıyabilmesi için de;

Şu anda Türkiye’de uygulanmakta olan modern liberal iktisat anlayışının küresel üst akılın ekonomi silahı olduğunu bilmek ve topluma bunu ilmi fark ettiricilikle aktarılarak, toplumumuzun “milli iktisat aklı” ve “milli iktisat davranışına” yönelik örnekleri,  resmi ağızlarca tavsiye edilmelidir.

Sonuç olarak ; Özgün iktisat birikimi ve ictimai yapı  varlığı ile Türkiye, son bin yılın sekiz yüz yılında,  hakim medeniyet kurucu  vasfa sahip  gelenekten gelen bir ülke olduğundan, hegemon üst akılın  Haçlı zihniyet mahreçli ekonomi savaşından da başarılı ile çıkacaktır. Bu vesile ile Türk –İslam medeniyetinin özgün bünyesinde bulunan;  sömürüsüz, adaletçi, özgün girişimcilik ana çerçeveli milli iktisat sisteminin, milli ictimai yapı varlığının tekrar yeniden hatırlanarak, günümüze bu “öz” üzerinden, Tevhidi Düşünce İlmi” anlayışına dayalı  “Yeni Milli İctimaiyat ilmi inşası” ile gerçek “Yeni Türkiye “ ve hatta “Büyük Türkiye”’nin inşasının hayata geçebilmesinin mümkün olduğu söylenebilir.